Comments

Google Translate

Find Us On Facebook

Social Share

”go"

Blog Arşivi

Sponsor

Son Yorumlar

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Post Top Ad

LightBlog

Post Top Ad

Your Ad Spot

Post Top Ad

Your Ad Spot

Social

Recent

Comments

Sponsor

test

Photography

Post Top Ad

LightBlog

Bu Blogda Ara

Post Top Ad

Your Ad Spot

Post Top Ad

Your Ad Spot

Recent comments

Sponsor

AD BANNER

Text Widget

Sample Text

Extra Ads

AD BANNER

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Followers

Followers

Subscribe

About Us

authorHello, my name is Jack Sparrow. I'm a 50 year old self-employed Pirate from the Caribbean.
Learn More →

Beauty

Translate

Find Us On Facebook

Popular Posts

Popular Posts

Beyaz Palto

Sarhoşun biri tıka basa dolu bir belediye otobüsüne biner. Bir süre sonra;
- "Ben bu otobüsteki herkesin ağzına ederim ama şu beyaz paltolu adam hariç." der.
Yolcular sadece tebessüm ederler. Sarhoş bu sözleri 4-5 kez üst üste söyler. 
Beyaz paltolu adam da kendisinin hariç bırakılmasından cesaret alarak;
- "Afedersiniz. Herkesin ağzına ediyorsunuz da beni niye hariç tutuyorsunuz?" der.
Sarhoş da: 
- "Seni tuvalet kağıdı olarak kullanacağım da ondan" der.

Bademli Kurabiye

Lunaparkta bir yarışma: Tüfekle turnayı gözünden vuran hediye kazanıyor. 
Bir adam geliyor. Dili dönmez sarhoş bir durumda olduğu her halinden belli: 
- Deneyebilir miyim?, diye sorar. 
İşletmeci:
- Kardeşim git işine, gerçek kurşun, sarhoşsun, elinden kaza çıkacak.
Fakat adamın ısrarlarına dayanamaz. Bir de ne görsün, atış tam isabet. 
Adama nesli tükenmekte olan bir tosbağa hediye verir. 
Biraz sonra adam bir daha gelir. Bu kez daha sarhoş ama yine isabet ettirmeyi başarır. Al sana bir tosbağa daha. 
Üçüncü kez gelir, ayakta duramaz ama yine isabet ettirir kurşunu. İşletmeci tosbağaları kalmadığından adamın eline büyük oyuncak ayı tutuşturur. 
Sarhoş şaşkın şaşkın bakar ve sorar: 
- Bademli kurabiyelerinden kalmadı mı?

Ay mıdır Güneş midir?

İki sarhoş yolda tartışıyorlarmış. Birisi ayı göstererek bu aydır öbürü de güneştir diyormuş. Bunları gören Temel bulaşmadan sıyrılmak istemiş ama nafile. Adamlar Temel'i tartaklayarak sormuş:
- Söyle lan bu ay mıdır güneş midir?
Temel cevaplamış:
- Valla abi ben buranın yabancısıyım.

Alkol aldık mı?

Trafik polisi yoldaki arabalardan birini durdurur.
Trafik polisi:
Alkol aldık mı?
Şoför:
Aldık ama daha başlamadık.

Kraliçenin Sorusu

Ülkenin birinde bir yarışma düzenlenir. Üç ülke finale kalır. Türkiye, Fransa ve İtalya. Kraliçe yatak odasına geçer:
- "Kim beni görünce saldırırsa o kaybeder ve ülkesini alırım" der. Bunlar kabul eder. İlk önce Fransız gider. Fransız kendini zor tutarak kazanır. İtalyan öylesine. Sıra bizim Nam-ı Kemal'e gelir. Nam-ı Kemal orasına bakar, burasına bakar ve:
- "Ne olursa olsun" der Kraliçeye saldırır. Kraliçe sevinir:
- "Ülkeni aldım" der. Ama bizimkinde laf mı yok:
- "Aldın ama, adalarını alamadın. Adaları dışarıda kaldı der" ve kazanır.

Anahtar deliği

Sarhoşun biri sabaha karşı zil zurna evine dönmüş kapının önünde gürültülü bir şekilde kapıyı açmaya çalışıyordu. Gürültüye uyanan karısı camdan başını çıkartıp bağırdı: 
-"Al hınzır herif! Al anahtarı atıyorum, gürültü etme de gir içeri kahrolası."
- "Karıcığım" dedi sarhoş:
- "Bende anahtar var mümkünse sen bana anahtar deliğini göster."

Altımıza işiyoruz

Adam zil zurna sarhoş umumi helaya girer ve işemek üzere pisuvara yanaşır. Aradan 2 dakika geçer ve sarhoş yanındaki pisuvarda işeyen gence der ki;
- Birader bak bakalım elimde bir şey var mı?
Yandaki genç sarhoşun önüne doğru eğilir, bakar ve;
- Hayır abicim elinde bir şey yok. Der.
Bunun üzerine sarhoş der ki;
- Ulan desene 2 dakikadır altımıza işiyoruz.

Ahirette de yaşadık

Ayyaş bir adam vaaz dinlemeye gitmiş. Hoca vaazında içki içmenin bütün kötülüklerini, zararlarını sayıp dökmüş, hatta içki içenlerin sırat köprüsünden geçerken boyunlarında dünyada içtikleri bütün içki şişelerinin asılı olacağını söylemiş. 
Adam sormuş:
-"Hocam, boyna asılan şişeler boş mu olacak dolumu?"
Hoca, incecik köprüden dolu şişelerle geçilirken dengenin kolay sağlanamayacağını düşünerek:
-"Elbette ki dolu olacak" diye yanıt vermiş. 
-"Hay ağzını öpeyim Hocam, desene ahirette de yaşadık!"

sakin Ol Bi

- "İyi ki düğünümüzü Belçika'da yapalım demişsin Goncagül."
- "Güzel oldu, değil mi Muhittin?"
- "Evet canım, herkes dışarıda evleniyor, bizim neyimiz eksik?"
- "Beni kırmadığın için teşekkür ederim."
- "Sen istersin de ben yapmam mı bitanem?"
- "Muhittin, sana geçmişimle ilgili bir şey anlatmak istiyorum."
- "Önce duvağını çözseydik Goncagülüm."
- "Çözeriz, dur bi. Çok önemli bu."
- "Ee, ama sırası mı şimdi? Neyse, anlat bari."
- "Ben küçükken tecav*ze uğradım."
- "Çok üzüldüm bebeğim. Ama şu an kendini iyi hissediyorsan önemli değil."
- "Şimdi iyiyim de bunları bilmen lazım."
- "Yakınlarından biri tarafından mı?"
- "Yok. Bi bakkal vardı bizim mahallede."
- "Bakkal mı?"
- "Evet. Elma şekeri satıyordu, güzel çikolatalar filan."
- "Eee?"
- "İşte, bir gün bana, Sedat depoya gelsene" dedi.
- "Sedat kim?"
- "Anlatacağım bi tanem, sakin ol bi."

Kara

Osmanlı döneminde, liman cüzdanını kaybeden kaptan yenisini çıkarmak için Liman Reisliği'ne gitmiş...
Memur başlamış sormaya:
- "Adın ne?"
- "Kara Ali!"
- "Nerelisin?"
- "Karabigalı!"
- "Geminin adı ne?"
- "Kara Yunus!"
- "Nereden geliyorsun?"
- "Karadeniz'den!"
- "Yükün ne?"
- "Karalahana!"
- "Nereye gideceksin!"
- "Karamürsel'e!"
Memur, ya sabır demiş:
- "Dönüşte bizim limana uğrayacak mısın?
- "Hayır. Orada gemiyi karaya çekeceğim, Karaman'da Karadağlı, Karamustafa'yı gördükten sonra, karadan Mekke-i Mükerreme'ye gidip, kara donlu Baytullah'a yüz süreceğim!"
Memur lahavle çekmiş:
- "İnşallah oradan yüzünün akıyla dönersin!"
- "Yüzümüz ak mı kara mı çıkar, bu ancak kara toprağa girdikten sonra belli olur!"
Memur dayanamamış:
- "Zift mi kesildin be mübarek!    

WordPerfect'in yardım hattı

WordPerfect'in yardım hattında banda alınmış bir telefon konuşması. Bu konuşma sonrası helpdesk elemanı işinden kovuluyor. Kovulduktan sonra da şirketi kendisini "Gerekçesiz" işten çıkardığı için mahkemeye veriyor.
İşte Telefon Konuşması :
- Yardım hattı, buyrun, nasıl yardımcı olabilirim?
- Bir sorunum var.
- Nasıl bir sorun?
- Yazı yazıyordum, birden bütün kelimeler gitti?
- Gitti mi?
- Yok oldu!
- Ekranda şu anda ne görüyorsunuz?
- Hiç bir şey.
- Hiç bir şey mi?
- Yazdığım hiç bir şey ekrana çıkmıyor.
- Hala Wordperfect programında mısınız yoksa programdan çıktınız mı?
- Bunu nereden bileyim?
- Ekranda bir "C" harfi görüyor musunuz?
- Bir "hece" mi?
- Boş verin. Ekranda yanıp sönen bir çizgi var mı?
- Söyledim ya hiç bir şey yazmıyor.
- Monitör üstünde yanan bir lamba var mı?
- Monitör ne?
- Ekranı olan yer, televizyon gibi... çalıştığını gösteren küçük bir lamba var mı?
- Bilmiyorum.
- Monitörün arkasına bakın, oraya bir elektrik kablosu giriyor olması lazım. Görebiliyor musunuz?
- Evet.
- Harika, o kabloyu takip edin duvarda elektriğe bağlı mı bana söyleyin.
- Bağlı.
- Harika. Monitörün arkasına bakınca bağlı olan tek kablo mu gördünüz, yoksa iki tane mi?
- Görmedim.
- Tekrar bakar mısınız, ikinci bir kablonun da bağlı olması lazım.
- Evet buldum.
- Tamam, şimdi onu takip edin bilgisayara bağlı mı? diye bakın.
- Kabloya ulaşamıyorum.
- Ulaşmayın, bağlı mı? diye bakabilir misiniz?
- Olmuyor.
- Bir şeyden destek alıp eğilip bilgisayarın arkasına baksanız....
- Eğilmek dert değil, karanlık olduğu için bakamıyorum.
- Karanlık?
- Ofisin ışıkları kapalı, pencereden gelen ışık yetmiyor.
- Ofisin ışıklarını yakın.
- Yanmaz.
- Neden?
- Elektrikler kesik.
- Elektrikler mi kesik. Tanrım...! (kısa bir sessizlik)
- Bilgisayarın kutusu, kitapları herşeyi duruyor mu?
- Evet dolapta.
- Şimdi bilgisayarı sökün, aynen aldığınızdaki gibi paketleyin ve aldığınız dükkana iade edin.
- Durum bu kadar kötü mü?
- Korkarım öyle!
- Peki tamam. Onlara ne diyeceğim?
- "Ben bilgisayar kullanamayacak kadar aptalım" diyeceksiniz...

Laz Vampir

İngiliz vampir, Fransız vampir, bir de Laz Vampir gecenin kör karanlığında uçmaktalardı.
Çok acıktığını sezinleyen İngiliz vampir pike yaptı ve aşağı doğru süzüldü. Birkaç dakika sonra ağzı kan içinde geri döndü.
- Aşağıda bir ağıl vardı. 20-30 ineğin kanını emdim, Nefisti.
Bir süre sonra Fransız vampir de pike yaparak aşağı süzüldü. Geri döndüğünde ağzı yüzü kan içindeydi. İngilize bakarak;
- Hani senin az önce girdiğin ağıl vardı ya...
- Evet.
- Onun yanında bir ahır vardı, gördün mü?
- Evet gördüm.
- İşte orada en azından 40 tane atın kanını emdim. Nefisti.
Bu konuşmalar sonucunda tabii Laz vampirin de canı beslenmek istiyordu. O da pike yaptı, süzüm süzüm süzüldü. Aradan 5 dakika geçti, Laz vampir her yeri kan içinde geldi... Onun bu hali diğerlerinin, müthiş bir ziyafet çektiğini düşünmelerine neden oldu.
Tabii oldukça meraklanmıştı İngiliz ve Fransız vampirler...
- Eee? Nasıldı?
- Ula uşaklar, hacan asağuda pir ağil vardi daa, gordinuz mu?
- Eveet, gördük.
- Hacan onun yanında da pir ahur vardi daa, oni da gordinuz mu?
- Eveet, gördük.
- Hacan o ahurun yanında da pir elektruk direğu vardi daa, oni da gordinuz mu?
- Eveet, gördük.
- Hacan pen oni gormedum daa.

Limon Kalmadı

Karadenizlinin biri bara girmiş.
- "Barmen bey, Limonsuz bir tekila lütfen" demiş.
Barmen:
- "Beyefendi, limonumuz kalmadı, kusura bakmayın. Portakalsız versek olur mu?"

O kadar düşündükten sonra

Lazın biri, İzmir'e gitmiş. Oradaki tanıdığıyla dolaşırlarken bir de bakmışlar ki, birkaç efe, zeybek oynuyor. Kendilerine özgü ağır hareketlerle kol vurup diz büken efeleri seyrederlerken, İzmirli, Laz arkadaşına dönüp sormuş:
- Ne güzel oynuyorlar değil mi?
Laz dudak bükmüş:
- O kadar düşündükten sonra, ben de oynarım.

Paça

Adamın biri Karadeniz'i gezerken bakmış bir köyde bütün koyunlar üç bacaklı. Merak etmiş ve arabasından inip çobana sormuş niye koyunlar böyle diye. Bunun üzerine çoban:
- Canımız her paça istediğinde koca koyunu kesecek değildik herhalde...

Don davası

Sultan en güvendiği adamını Arabistan'a hünkar göndermiş. Hünkar, Arabistan'da gezerken bakmış, araplar entari giyiyorlar ama alta donları yok. Bir rüzgar estimi, manzara felaket!
Haber salmış:
- Altına don giymeyenler kadı huzuruna çıkartılıp hapsedilecek.
Aradan günler geçmiş, Arabın bir tanesi don giymemiş ve ilk rüzgarda olay farkedilmiş. Kadi huzuruna çıkartmışlar. Kadı sormuş;
-"Adın?"
-"Apdülmecit"
-"Baba adın?"
-"Apdülaziz"
-"Evli misin?
-"5 tane karım var!"
-"Kaç çocuğun var?
-"İlkinden 15, ikincisinden 17, üçüncüsünden 16, dördüncüsünden 13, beşincisinden 18 tane."
Kadı kararını vermiş ve açıklamış:
- "Aptülaziz oğlu, Apdülmecit'in, don giymeye vakti olmadığından beraatine karar verilmiştir!"

Kaşıntı

Adam melon şapkasının üzerinden kafasının kaşımaya çalışan bir başka adam görmüş ve yanına giderek:
- Afedersiniz, siz Laz mısınız?
- Evet, neden sordun?
- Şapkanızın üzerinden kafanızı kaşımaya çalışıyordunuz da.
- Ne olmuş yani? Sen kıçın kaşınınca pantalonunu çıkarıyor musun?    

Sana

Yörüngesine girmiş bir uydu gibi, Yıllarca peşinden koştuğum sevgili. Artık ışık vermeyeceğim sana, Ve dönmeyeceğim etrafında. Sen kendine yeni yıldızlar buldun, Oysa ben, Yaratandan sonra sana kuldum. Her tanyeri ağartısında, Her kızarıklığında, Seni aramayacağım, Seni bulmayacağım. Karların beyazlığı, tenin değil şimdi. O beyazlık, hayatıma açtığım yeni bir sayfa oldu. Kara, artık yaşadığım günler değil, Ufukta görünen sevdiğimin gözleri olacak. Saçlarında bulduğum başak sarılığını, Başaklara geri verdim. Rotasını kaybetmiş bir gemi değilim artık, Rotamı yeni buldum. Güneş bir başka doğuyor şimdi. O güneş ki; Kışın ısıtıyor, yazın serinletiyor beni. Rüzgar, saçlarımı başka türlü okşuyor. Bilir misin, ben her rüzgarı; Senin saçlarını okşasın diye sana gönderiyor, Ve senin saçlarını okşadığı için seviyordum. Yeni umutlara yelken açıyor gönlüm, O yeni umutlar uğrunda geçecek ömrüm. İmkansızı gerçekleştirecek kadar güçlüyüm, Ve on şiddetinde bir depreme dayanacak kadar, Sağlam basıyor ayaklarım yere. Yaşadığım sevdanın hatırına, Yine de kötü diyemem sana. Yen içinde kalsa da, kırılan kol, Dilerim Allah’tan, hep mutlu ol.

Kedi Dedik Ya

İki deli akıl hastanesinden kaçmaya karar verir. Fakat kapıdaki bekçiyi atlatmaları lazım. Bunun üzerine otlar yardımıyla bekçiye ses verirler. Bekçi:
- "Kim o?" Deli:
- "Miyavvv." demiş. Bekçi inanmış. Bunlar tam kaçacak bekçi şüphelenip tekrar sormuş:
- "Kim o?" Deli:
- "Miyaaavvv." demiş. Bekçi ikna olmuş gitmiş. Bizimkiler tam kaçacakken bekçi tekrar dönüp bağırmış:
- "Kim o?" Deli:
- "Kedi dedik ya ulan."  

Adalet

Zaman kötüymüs ülke adeta yıkılıyormus zamanın basbakanı Demirel bu duruma cözüm bulabilmek için hemen devreye girer ve o dönemin bütün siyasi liderlerini toplar. toplantıya Ecevit Türkeş ve Erbakan katılır tabi Ecevitin toplantıda olmasından rahatsız olan Türkeş toplantıyı terk etmek ister duruma Demirel müdahale etmek ister fakat basarılı olamaz arkadan Erbakan devreye girer kardes der burada iştişare yapıyoruz biraz sakin ol der Türkeş yerinde durmaz Ecevite sataşmaya devam eder Erbakan der bak sen böyle yapıyorsun biz ise burda ülkeyi kurtarmaya calısıyoruz bak Peygamber efendimiz emretmis iştişare yapmak sünnettir. Türkeş iştişare yapmak sünnet se cihat etmek farzdır.

Gül Kız

Genç adam, işe giderken her gün yolunun üzerindeki güllerle dolu bahçeye bakmadan geçemezdi. Her sabah Rengarenk güller içini neşeyle, sevinçle dolduruyordu. Günler geçtikçe güllere bakan gözleri, bahçedeki eve takılmaya başladı. Çünkü, son günlerde o evde, tül perdenin gerisinde, bir genç kızın siluetini görüyordu. Her geçişinde güllere ve pencerede belli belirsiz görünüp kaybolan genç kıza bakmadan edemiyordu. Bir sabah her zamankinden daha erken yola çıktı. Bahçenin önüne geldiğinde yüreğinin titrediğini, içinin ürperdiğini hissetti. Her gün tül perdenin arkasında gördüğü kız, bahçede gülleri suluyordu. Güzel kız, genç adamı görünce yüzü kızararak içeri kaçtı. Genç kızın hayali gözlerinden kaybolmasın diye gayret eder gibi gözlerini sabit bir halde bir güle dikerek öylece kalakaldı. gördüğü güzelliğin etkisinde kalmış, sevdalandığını düşünüyordu. Genç adam, artık her gün bir öncesine göre biraz daha erken geçiyordu, kızı tekrar görürüm umuduyla. Fakat tüllerin gerisinde görünüp kaçan bir siluetten başka şey göremiyor, kahroluyordu. Genç kız da her sabah heyecanla tüller arkasına geçiyor, genç adamın gelmesini bekliyordu. Bir gün, genç adam bahçenin önünden geçmedi. Genç kız, gün boyunca boşuna bekledi. Ertesi gün, daha ertesi gün yine boşuna bekledi, genç adam gelmedi. Genç kızın yüreğine hüzün doluyordu. Başka bir gün, yine umutsuz gözlerle yola bakarken, bir grup insanın omuzlarında tabutla geçtiklerini gördü genç kız. Aklından geçen korkunç düşünceden tüm vücudunun titrediğini hissetti. Yüreği sıkıştı. Yoksa genç adam ölmüş müydü? Genç kız yine her gün tüllerin arkasına geçiyor, boş gözlerle dışarı bakıyordu. Yüzü de, artık bakmadığı, sulamadığı güller gibi soluyordu. Genç adam bir gün yine geçti bahçenin önünden. Bir aydır yattığı hastaneden sonunda çıkmış, ilk iş olarak da güllü bahçenin önüne gelmişti. Ama ümit içinde geldiği bahçenin önünde, gülen yüzü asıldı. Bahçedeki güller solmuş, pencere kara perdelerle sımsıkı kapatılmıştı. Genç adam yolda oynayan çocuklara sordu:
- "Bu evde kimse yaşamıyor mu?"
Bir çocuk:
- "İhtiyar bir kadın yaşıyor" dedi.
Genç adam cevabını duymaktan korkarcasına, başka bir soru sordu:
- "Burada yaşayan genç kıza ne oldu?"
Çocuklardan birisi atıldı:
- "O öldü" dedi.
Genç adamın yana düşen kollarını, yaşaran gözlerini görmeden başka bir çocuk atıldı:
- "Verem olmuş, dün öldü."
Yıllar sonrasıydı. Küçük bir çocuk heyecanla annesiyle babasının yanına koştu, güller arasında, sallanan sandalyede oturan ihtiyar adamı göstererek bağırdı:
- "Dedem gülüyor, dedem gülüyor baba."
Koşarak ihtiyarın yanına gittiler. Gülerken hiç görmedikleri yüzüne baktılar. Elinde bir gül olan ihtiyar adamın yüzüne gerçekten bir gülümseme yayılmıştı. Biten bir hasrete seviniyormuş gibi, yıllardır görmediği birine kavuşuyormuş gibi mutlu bir gülümseyişti bu. Fakat gözleri kapalıydı.

Felaket haberi

Gurbette çalışan iki Karadenizli den biri izinden dönmüş, hemşerisine memleketten haberler veriyordu.
- Memlekete kar yağdı; kurtlar, çakallar köye indi! deyince araların da şu söyleşi geçti:
- Bir zarar verdiler mi?
- Sizin çil horozu çakal kaptı!
- Peki, Karabaş neredeymiş?
- Eşek Karabaşı tekmeyle öldürmüş!
- Eşek değirmen de değil miydi?
- Değirmenden babanın tabutunu getirmişti!
- Uy babam öldü mü?
- Öldü ya... Ananın ölümüne dayanamadı da!
- Ah anam ah o da mı öldü? Desene ocağım söndü. Evim boş kaldı.
- Hayır, boş kalmadı. O da yangın da yandı, kül oldu.

Eşek

Adamın biri Karadenizli arkadaşına "eşek"demiş. Karadenizli sormuş:
- Eşek olduğum içun mi arkadaşunum, yoksa arkadaşun olduğum için mi eşeğum?

dilimu isirdum da

İki karadenizli yılan, karadeniz ormanlarında geziyorlarmış. Biri diğerine sormuş:
- Ula piz zehirlu yılanmiyik da?
- Haçan nerden çiktü pu şimdu?
- Az önce dilimu isirdumda...

Çarşaf

Üç deli hastaneden kaçmak için karar verirler. Fakat üçüncü katta olduklarından işleri biraz zordur. En yaşlılarının aklına bir fikir gelir.
- "Hergün bir çarşaf çalacağız, birbirlerine bağlayıp pencereden ineceğiz, üç çarşaf, üç gün sonra özgürüz."
Anlaştıkları gibi her gün bir çarşaf çalarlar, üç çarşafı tamamladıktan sonra birbirlerine bağlarlar. En küçüklerinin denemesi için aşağıya sarkıtmaya karar verirler.
- "Şimdi deneme zamanı en küçüğümüz ilk olarak o denesin."
En küçükleri bağlanan çarşaflardan aşağı iner bir süre sonra nefes nefese yukarı tekrar çıkar:
- "Mahvolduk, bittik, işimiz zor, çarşaf otuz santim uzun geldi makas lazım."

Ördek Yüzüyordu

bir  Laz otobüs muavini olmuş ve yolculuk öncesi kaptan şoför Laz muavini arka sinyal lambalarını kontrol etmek için otobüsün arkasına yollamış ve çalışıp çalışmadığını söylemesini istemiş. Bunun Üzerine otobüsün arkasına giden Laz muavin, oradan bağırmaya başlamış:
- "Çalışıyor, bozuldu, çalışıyor, bozuldu." Aynı otobüs bu kez bir su birikintisine gelmiş ve şoför Laz'ı suyun derinliğini ölçmek üzere yollamış. Laz birazdan gelmiş ve suyun hiç derin olmadığını ve rahatlıkla geçebileceklerini söylemiş. Otobüs suya girmiş ve batmış. Millet canını kurtarıp kıyıya çıktıktan sonra Laz'ı karşılarına alıp hesap sormuşlar:
- "Hani su derin değildi?"
- "Valla ne bileyim. Ben gittiğimde bir ördek yüzüyordu ve su ancak beline gelmişti?"

Akbabayı kaçıracaksın

Çiftçinin birisi gittikçe yumurta verimi düşen kümese bakar. Artık horoz yaşlanmıştır. Bunun yerine genç ve yorulmayan bir horoz almak lazım diye geçirir içinden.
Pazara gider. Satıcıya hiç yorulmayan bir horoz almak istediğini söyler. Satıcı bunun Üzerine elimde bir tane var. çok azgın elinden ne uçan nede kaçan kurtuluyor. Eminim der kümesinizdeki yumurta verimi bundan sonra artacaktır.
Çiftçi yeni horozunu alarak çiftliğine döner. Kümesin kapısını açar horozu
kümese bırakır bırakmaz havada tüyler uçuşmaya başlar. Gıdaklama sesleri, tavuklar feryat figan koşturuyor. Tavuklar önde horoz arkada kümesde kovalamaca başlar.
Çiftçi durumdan çok memnundur. Ama horoz çok azgındır.
2. gün tavuklardan sonra çiftlikdeki küçük baş hayvanlar, büyük baş hayvanlar, atlar bile horozdan nasibini alır.
Çiftci horozun bu gidişi karşısında endişelenmeye başlar. Bu şekilde giderse öleceğini düşünür.
Ertesi gün kümese doğru giderken bir de ne görsün. Horozun ayakları havaya dikilmiş. Dili gagasından dışarı çıkmış, pestili çıkmış bir vaziyette yere yatmış. Tepesindede bir akbaba uçuşuyor.
Çiftci ben böyle olacağını biliyordum diye homurdanmaya başlar. Bu sırada horoz gözünü hafif aralar.
Şişşştt Gürültü yapmasana. Akbabayı kaçıracaksın.    

Hızlı attı tutamadım

Karadenizli iki kardeş çatıdaki hurdaları satmak istedi. Ağabey çatıya çıktı demir yığınlarını aşağıdaki kardeşine atmaya başladı. Kardeşi ise hepsini tuttu biri hariç: Buzdolabı. Onun da altında kalıp Ağır yaralandı. Hastanede 'Hızlı attı tutamadım' dedi.    

Memleket havası

Çoktandır memleketinden ayrı olan bir Trabzonlu bir gün yolda giderken memleketine ait bir araba görür ve heyecanla koşarak arabanın yanına gider, bıçağını çıkartarak arabanın lastiğini deler. Havasını koklamaya başlar. Bunu gören arabanın sahibi adamın yakasına yapışır ve sorar:
-"Eşşoğlueşşek lastiği neden deldun da?"
Karadenizli gayet sakin:
-"Memleket havası alayrum hemşerum..."    

İnek Çiftliği

Laz bir inek çiftliği satın alır ve inekleriyle birlikte bir fotoğraf çektirerek ailesine yollar. Aile heyecanla zarfı açarlar ve fotoğrafı görürler. Fotoğrafın altında ise şu yazmaktadır :
- Okla işaretli olan benim.    

Parayı Veren Düdüğü Çalar

Hoca birgün pazara gitmek için yola koyulmuş. Az sonra çocuklar önünü kesmiş. Hoca, bize pazardan düdük al diye bağrışmışlar. İçlerinden biri çıkıp, parasını uzatmış. Pazar dönüşü aynı çocuklar yine hocayı çevirmişler. Hoca, para veren çocuğa düdüğü uzatmış, tam ayrılıyormuş ki! Bütün çocuklar bağırmış; "Hani bana, hani bana". Hoca çocuklara dönüp:"- Parayı veren düdüğü çalar", demiş.

Adı Neydi?

İki arkadaş konuşurlar:
- "Karımla evlenmeden önce hiç yatmadım. Sen yattın mı?"
Öteki başını kaşır:
- "Biraz düşünmem lazım. Karının adı neydi?"

Telafuz

Belediyeye şoför alınacakmış, hiç Karadenizli almamışlar. Sebebi sorulunca:
- Bizim otobüsler kalabalık olur, sıkışın diye bağırmak gerekir. Doğru söyleyebilen bir Karadenizli bulamadık.

Boya Kovası

Laza karayollarını boyama işi vermişler. Laz başlamış çalışmaya. İlk gün tam 200 metre boyamış. İkinci gün 100 metre, üçüncü gün 50 metre.
Artık dördüncü gün 10 metre boyayınca amiri Lazı çağırmış:
- Hayırdır evladım iyi çalışıyordun?
- Ben yine iyi çalışıyorum.
- İyi ama dün 50 metre bugün de 10 metre boyamışsın.
- Eee... haliyle. İlk günlerde boya kovasına gidip gelmek kolaydı, sonraları çok vakit almaya başladı.

Nereden bulurlar hiç sormam

ABD Başkanı, İngiltere Başbakanı ve Türkiye Başbakanı bir gün bir toplantıda bir araya gelmişler.
Tabii, 3 lider bir arada olur da, sormaz mı gazeteciler. Önce ABD başkanına sormuşlar:
- ABD´de bir memur ne kadar parayla geçinir? Siz kaç para veriyorsunuz?
Başkan cevap vermiş:
- Valla ben memura en az 2000 dolar veririm. 1000 doları ile geçinirler. Geri kalan 1000 doları ne yaparlar, nerede harcarlar, hiç sormam.
Gazeteciler aynı soruyu İngiltere başbakanına da sormuşlar. O da cevap vermiş:
- Ben, memuruma ortalama 3000 sterlin veririm. Geçinmesi için 2000 sterlin yeterli. Artan 1000 sterlini ne yapar, nerede harcarlar, sormam, beni hiç ilgilendirmez.
Her ikisinden bu cevapları alan gazeteciler, aynı soruyu bizim başbakana da sormuşlar.
- Valla, demiş bizimki, Türkiye´de bir memurun geçinebilmesi için en az 1 milyar lira lazım. Ama ben taş çatlasın 400 milyon lira veriyorum. Geri kalan 600 milyonu nereden bulurlar, nasıl geçinirler hiç sormam.    

Penguen

Samsunlu hemşerim, arabasıyla Trabzona giderken, Ordu-Giresun arasındaki kumsalda, iki Karadeniz uşağının Şarloya benzeyen garip bir yaratığı kanatlarından tutup gezdirdiklerini görmüş. Merakla koşup yanlarına varmış.
- Ha uşaklar, naparsınız?
- Deryadan çıkan bu garibanı oyalıyoruz.
- Buna penguen kuşu derler, kutuplarda yaşar, onun dilini bizler pek bilmeyiz. İyisi mi siz onu Hayvanat Bahçesine götürün, der uzaklaşır.
Ertesi gün Samsuna dönen hemşerim, kumsalın önünden geçerken ne görsün? Bizim uşaklar kuşu yine kanatlarından tutmuş, kumsalda dolaştırıyorlar. Arabasını park edip yanlarına varmış, çıkışır olmuş.
- Yahu arkadaşlar, ben kuşu Hayvanat Bahçesine götürün demedim mi?
- Dedin. Bizde götürdük abi. Bu akşamda da açık hava sinemasına götüreceğiz. Hayatından memnun. Hiç sesini çıkarmıyor. maşallah!    

Hemen olmaz

İsrailli güzel casus Suriye'den dönüp İsrail Genelkurmayı'na rapor verir:
- "Hafız Esad'ın son saldırı planını gece masasından çaldım. Üstelik, bununla kalmayıp oğlunu da hapsettim." Generaller sevinçle haykırırlar:
- "Harika, oğlunu hemen bize ver, sorguya çekelim."
Güzel casus üzgün bir yüzle cevaplar:
- "İşte bu hemen olmaz, dokuz ay beklememiz lazım."

Beleşci Taraftar

Beleşci bir taraftar futbol maçlarına para ödemeden girebilmenin bir yolunu bulmuş. Tribünlerde bir efsane olarak yayılan bu arkadaş, giriş kapısına gelip kapıdaki görevli polise telaşlı bir ifadeyle;
- Abicim çok acil bir durum oldu. İçeride maçı seyretmeye gelmiş bir abi var, (Bir isim sallıyormuş) hanımı aniden rahatsızlandı. Hastaneye kaldırdık. Onu acilen bulup hemen hastaneye yetiştirmem lazım, diyormuş. Ehliyetini rehin bırakarak içeri giriyormuş. Ama içeride maçı seyredecek kadar kalmak dikkat çekeceğinden, hemen diğer kapıya koşturup, oradan dışarıya çıkıyormuş. Çıkarken kapıdaki polise;
- Abicim benim arabayı çekiyorlarmış, bir çıkıp bakayım ne oluyormuş. Problem varsa halledip geleyim, diyormuş.
Tabi geri gelince tanısın diye de bu polise de kimliğini bırakıyormuş. Çıkar çıkmaz ilk girdiği kapıya koşturup:
- Abicim Allah razı olsun, ben arkadaşı buldum diğer kapıdan çıktık. Şimdi benim ehliyeti alabilir miyim? diyormuş.
Ehliyeti kaptığı gibi çıktığı kapıya yollanıyormuş.
- Abicim ben araba işini hallettim çok sağol. Kimliği alabilir miyim? deyip kimliğini de alarak içeriye sağ sağlim giriyormuş.

Yassı Tavuk

Karadeniz'i gezen bir adam yolda aniden önüne çıkan tavuğu ezmiş. Hayvanı ezdiği için üzüntü duymuş ve gidip sahibine en azından parasını vermek istemiş. Almış tavuğu ve hemen oradaki köye gitmiş. Elindeki tavukla kahveden içeri girmiş ve :
- Afedersiniz; ben hemen köy dışında bu tavuğu ezdim. Sahibini arıyorum, en azından parasını vereyim diye.
- Acaba bu tavuğun sahibi kim?
Bunun üzerine hep beraber tavuğa bakan Lazlar:
- Hemşerim sen yanlış geldin. Bizim köyde böyle yassı tavuk bulunmaz.    

Mezarlık bekçisi

Laz'la arkadaşı konuşuyorlarmış:
- Nasıl, iş bulabildin mi ?
- Elbette, altımda 1500 kişi çalışıyor.
- Vay canına! Ne işi bu?
- Mezarlık bekçisiyim.    

Bombanın pimi

Lazlarla Gürcüler savaşırken lazlar el bombalarının pimini çekip karşı tarafa atıyorlarmış. Gürcüler de alıp geri lazların siperine atıyorlarmış ve bomba orada patlıyormuş. Lazlar bakmışlar çok kayıp veriyorlar karar almışlar ve bombanın pimini çekip atmamaya başlamışlar.

Bir Tane Daha

Laz sahilde yürürken bir şişe bulur. Merak edip mantarını çıkarınca birden içinden bir cin çıkar ve :
- Beni kurtardın. Üç dilek hakkın var.
- Cebimde param hiç bitmesin.
Cin parmağını şıklatır. Laz elini cebine atar, para doludur. Bütün parayı çıkarıp tekrar sokar, yine para doludur. Laz ikinci isteğini düşünür :
- Bir şişe rakım olsun ama hiç bitmesin.
Cin parmağını şıklatır ve Lazın önünde bir şişe rakı belirir. Laz şişeyi açar ve yere döker ama şişeyi doğrultur doğrultmaz yine dolmuştur. Bir daha döker ve şişe yine dolar. Bunun üzerine:
- Bu şişeyi çok sevdim. Bir tane daha istiyorum.

Kırmızı ışık

Adamın birini kırmızı ışıkta geçtiği için polis durdurmuş, adamdan ehliyet ruhsat istemiş. Adam da;
- "Yanımda yok, arkadaşın evinde içiyorduk, sanırım fazla kaçırdım, biraz sarhoşum orada unutmuş olmam lazım" demiş..
Polis dumur olmuş tabii.. Kırmızı ışık, alkol, ehliyet ruhsat yok... Gitmiş komiserine durumu anlatmış...
Komiser gelmiş adama ehliyet ruhsat sormuş, adam çıkartıp uzatmış hemen. Komiser şaşırmış tabiii...
Alkolmetreyi çıkarıp üfletmiş, adamda zerre alkol yok... Şaşırmış tabi..
- "Yahu memur bana sizin alkollü olduğunuzu ve ehliyetinizin yanınızda olmadığını söyledi." demiş.
Bizim uyanık dönmüş komisere..
- "Siz ona aldırmayın, pek iyi değil galiba.. Birazdan size kırmızı ışıkta geçtiğimi filan da söyleyebilir."

58 laz 1 Kayserili



Bir uçakta 58 laz ile 1 Kayserili yolculuk yapıyorlarmış. Kaptandan bir ses gelmiş;
- Uçaktaki ağır eşyaların hepsini atın yoksa düşeceğiz.
Bunun üzerine tüm ağır eşyalar atılmış.
10 dakika sonra kaptan tekrar seslenmiş;
- Uçağın sağ kanadını koparmak zorundayız yoksa düşeceğiz.
Kanadı da koparmışlar. Sonra kaptan tekrar seslenmiş;
- Sol kanadı da koparacağız.
Uçak kanatsız ilerlerken kaptan seslenmiş;
- Kusura bakmayın ama uçağın alt kısmını kesmezsek hepimiz öleceğiz.
Tüm yolcular yukarıdaki tutacaklara tutunmuşlar ve alt kısım kesilmiş. Yolculuk devam ederken kaptan;
- Bu son isteğim malesef kontrolü sağlayamıyoruz o yüzden içinizden 1 kişinin atlaması lazım, der.
Bunun üzerine 58 laz Kayseriliye döner. Kayserili ise şöyle der başını sallayarak;
- Tamam tamam anladım ama hani alkış, der.
lazlarda alkışlar.

Eşşekbaşı

Bilindiği gibi Kayserililer ticaretci bir ruha sahip insanlardır. Mal almak için istanbula giden bir Kayserili çok güzel ve geniş, hemde köşe başı bir dükkanı görünce burada çok güzel ticaret yapılır düşüncesiyle dükkanın içine gayri ihtiyari uzun uzun bakar.
Bunu gören dükkan sahibi:
- Ne bakıyorsun?
- Hiç burada ne satılıyor diye baktım.
- Eşşekbaşı.
- Belli oluyor hepsi satılmış, bir tane kalmış.

Bilmece

Kayserili, trende yolculuk etmekte... Karşısında oturan zatla tanışır. Dereden tepeden konuşurlarken:
- Gel seninle birbirimize bilmece soralım, der. Önce ben sorayım; bilirsen ben sana bin lira veririm. Bilemezsen 10 bin liranı alırım. Sonra sen bana sorarsın; bilirsem 10 bin liranı alırım, bilemezsem bin lira veririm.
- Tamam, der. Sor bakalım.
- Söyle öyleyse: Üç ayaklı hayvan nerde yaşar?
Öteki yolcu düşünür, bilemez:
- Al 10 bin lirayı. Şimdi ben de sana aynı soruyu soruyorum: Üç ayaklı hayvan nerde yaşar?
Kayserili, hiç düşünmeden, aldığı 10 bin liranın bin lirasını geri verir:
- Al şu bin lirayı. Ben de bilmiyorum.

Kayserili Yüzü

Kayserili tıraş olacaktı. Berber buyurun deyip döner koltuğu gösterince koltuğu çevirdi, sırtı aynaya gelecek şekilde oturdu. Berber şaşırdı:
- Beyefendi, neden ters oturdunuz?
Kayserili, telaşsız:
- Sabah sabah, dedi, Kayserili yüzü görmek istemem de...

Buradan girilir

Kayserili Tuhafiyeci dükkanından geçimini sağlayabiliyor, bir köşede üç beş kuruş da biriktirebiliyordu.
Günün birinde sağındaki dükkan boşaldı, derken orası da tuhafiyeci oldu. Sonra solunda bir tuhafiyeci daha... Rekabet başladı, işleri
kötüye gitti.
Ama sonunda bir çözüm yolu buldu :
Sağındaki komşusu, dükkanının üzerine, gerçek ucuzluk burada yazdırmıştı.
Solundaki, en büyük tuhafiye mağazası, yazılı bir bez asmıştı.
Bizimki, ikisinin ortasına şu yazıyı koydurdu :
Mağazaya buradan girilir.

Otelin Sahibi

Birgün adamın biri bir otele gitmiş. Otelde akşam yemeği yerken garson yanına yaklaşmış sormuş.
- Bir emriniz varmı dır? diye.
Garson okadar güzel sormuş ki adamın dikkatini çekmiş. O anda adam sormuş garsona;
- Nerelisin?
Bizim garson hemen cevap vermiş;
- Kayseriliyim.
- Kaç senedir bu otelde çalışıyorsun?
Bizim Kayserili hemen cevap vermiş;
- Onsenedir.
- Onsenedir bu otelde çalışıyorsun oteli hala üzerine geçiremedin mi?
Bizim Kayserili derin bir nefes çekmiş;
- Ah sorma dayı sorma... Bu otelin sahibi de kayserili de ondan geçiremedim demiş.

Pazarlık

Küçük Kayseriliye hocası sormuş:
- "Altı kere altı?"
- "Otuz dokuz."
- "Otur, sıfır."
Arkadaşı sorar :
- "Bildiğin halde neden otuz dokuz dedin?"
- "Pazarlık edecektim, anlamadı"

iki kilo yeter

Adamın biri, Kayseriliye sormuş :
- Bir eşeği boyamak için kaç kilo boya gerek!
Adamı baştan ayağa süzen Kayserili :
- Senin boydaki bir eşek için iki kilo yeter!

Fabrikanın Sahibi

Kayserilinin biri, Amerikada bir hemşehrisiyle karşılaşır. Biraz sohbetten sonra hemşehrisi sorar:
- Ne iş yapıyorsun burada?
- Geldiğimden beri aynı fabrikada çalışıyorum?
Arkadaşı hiddetle :
- Ne biçim Kayserilisin sen? Onca zamandır çalış da, çalıştığın fabrikanın sahibi olma!..
- Olamam ya!
- Neden?
- Fabrikanın sahibi de Kayserili de ondan!

Taksimetre

Taksinin yokuşta frenleri patlamış, müthiş bir hızla aşağı iniyor.
Kayserili müşteri bağırmış:
- Durdur şu arabayı.
Şoför panik içinde haykırmış:
- Durduramıyorum!
Kayserili:
- O zaman taksimetreyi durdur hiç değilse.

Hemeroid

Kayseri'linin birisi istanbul'a gitmek üzere trene binmiş. Tren kalktıktan sonra yanındaki çantadan pastırma çıkarmış, tam yiyecekken karşısındaki adam dikkatini çekmiş ve ona uzatarak:
-Hemşerim yir misin demiş. Karşısındaki adam:
-Sağolasın benim hemeroidim var. kayserili:
-Olsun... önce bunu ye sonra onu da yersin...

Kayserili ve Sivaslı

Sivaslının teki bir gün kayseriye gider. Haliyle karnı acıkan adam bir lokantaya girer ve bir tabak çorba ister. Çorba geldiğinde adam şok olur çünkü çorbanın içinde bir adet çorap vardır. Adam sinirlenir ve garsona ''ulan bu ne bee çorbamın içinden çorap çıktı'' deyince garsonda adama ''ne bekliyosun len dangalak takım elbisemi olacaktı'' demiş.

Eski Araba

İki tane çiftçi; biri Adanalı diğeri Kayserili, sohbet ediyorlarmış; bu arada haliyle zenginlikleriyle övünüyorlar.. Adanalı başlamış :
- "Bizim orda sabah güneş doğmadan biniyoruz arabaya, akşam oluyo biz hala çiftliğin öteki ucuna yetişemiyoz."
demiş... Kayserili de bunun üzerine:
- "Yav bizim de vardı öyle eski bi arabamız, ama geçenlerde satıp yeni modelini aldık..."

Tiyatro

İki isveçli bir tiyatro salonu açmışlar ama kimse gitmemiş. Birinin aklına bir fikir gelmiş. Tiyatroyu bu akşam bedava yapacaklarmış. Bu sefer salon tıklım tıklım dolmuş. Tiyatro bittiğinde herkes dışarı çıkmaya çalışmış ama kapı kapalıymış. Çünkü kapıda çıkış 10 siterlin yazıyormuş.   

Çocuk Aklı

Babası çocuğu bakkala gönderir. Dönüşte çocuğu bir elinde sigara, bir elinde çikolatayla gören babası çıkışır:
- "Oğlum çikolata zararlı demedim mi?"
Çocuk:
- "Aman babaaaa sen sigarayla ben çikolatayla, atın ölümü olsun arpayla" der.

Nasa

Nasa Mars'a adam gönderecekmiş. Sadece bir kişi gidebilecek, giden de geri dönemeyecekmiş. İlk aday olan mühendise bu iş için ne kadar isteyeceğini sormuşlar:
- 1 Milyon Dolar demiş ve eklemiş - kızılhaça bağışlayacağım.
İkinci aday olan doktora da aynı soruyu sormuşlar. Doktor:
- 2 Milyon Dolar demiş. - Bir milyonunu aileme bir milyonunu da tıbbi araştırmalara bağışlayacağım.
Üçüncü aday olan Temel aynı soruya
- 3 Milyon Dolar diye cevap verince yetkililer diğerleri bu kadar az isterken kendisinin neden 3 milyon dolar istediğini sormuşlar. Temel yetkililere doğru eğilmiş, kısık bir sesle:
- 1 milyonunu ben alırım, 1 milyonunu size veririm, mühendisi de Mars'a göndeririz.

Mühendis

Kariyeri için iş arayan bir mühendis gazetede ilan görür. Metod ve zaman etüdünde tecrübeli mühendis aranmaktadır. Kendisi için iyi bir fırsat olduğunu anlayan mühendis başvuru yapar ve iş görüşmesine çağrılır. Görüşmeye gitmeden firmanın internet sitesine girerek bilgi toplar ve 1000 personelin çalıştığını öğrenir. İş görüşmesini patron yapmaktadır. Mühendis bu işlerin %10 daha az personelle yapılabileceğini, artan personelin ise işten atılmadan yeni proje yatırımlarında istihdam edileceğini anlatarak puan toplama niyetindedir ve bunu müstakbel patronuna anlatmaya çalışır. Patronun cevabı kısa ve nettir:
- Ben zaten sen gelmeden 400 kişinin işine son verdim. Senin görevin bu kadar personelle aynı ürünü çıkarmaktır.

Proje Mühendisi Sözlüğü

* Büyük bir teknolojik başarı! (Yine çuvalladık.)

* Yıllarca süren kapsamlı çalışmalar sonucunda geliştirildi.(Kazara keşfettik.)

* Tasarımlar toleranslar dahilinde oldu.(Kuralları esnettikten sonra güç bela becerdik.)

* Test sonuçları son derece memnuniyet vericiydi.(İşe yarıyor ama nasıl oldu anlamadık.)

* Müşteri memnuniyeti sağlanmıştır.(Programın öyle gerisindeyiz ki müşteri eline ne geçerse şükrediyor.)

* Yakın proje koordinatörü(Başkasına yaptıramadık bari işi paylaşalım.)

* Öngörülemeyen sorunlar nedeniyle proje programın biraz gerisinde kaldı.(Şu sıralar başka projeyle ilgileniyoruz.)

* Proje bir sonraki rapor döneminde sonuçlandırılacak.(Daha başlamadık bile ama bir şeyler söylememiz gerekiyordu.)

* Farklı yaklaşımlar denenmektedir.(Ne yaptığımızı biz de bilmiyoruz ama idare ediyoruz işte!)

* Soruna yeni bir yaklaşım denenmektedir.(Yeni eleman aldık.Onun üstüne yıkacağız.)

* Tasarımı baştan yapmamız gerekecek.(Bu şeyi anlayan tek adam vardı.O da istifa etti.)

* Bazı küçük sorunları düzeltmek için üzerinde duruyoruz.(Baştan başlıyoruz.)

* Esas olarak tamamlandı.(Yarısı bitti sayılır.)

* Tahmin ediyoruz.(İnşallah)

* Çizimin hazırlanması uzun sürdü.(Daha hiçbir şey çizmedik ki!)

* İyi tanımlanmış değil.(kimse üzerinde düşünmedi.)

* Daha fazla analiz gerekiyor.(İş çığırından çıktı.)

* Proje önümüzdeki yılın son çeyreğinde hazır olcak.(O zamana kadar gecikmeden sorumlu birini buluruz elbet.)

* Senin teorini biz çok denedik. Uygulanabirliği yok.(Aslında iyi fikir, kendi fikrimmiş gibi raporumda belirteyim.)   

Boru yetmedi

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.
Kimyacı:
- Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış.
Fizikçi:
- Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş.
Jeolog:
- Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış.
Matematikçi:
- Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış.
Antropolog:
- Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş.
Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar. Adam cevap verir:
- Boru yetmedi!

Topun Hacmi

Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir mühendise bir kırmızı top verip bunun hacmini nasıl bulacaklarını sormuşlar. Matematikçi, bir mezura ile etrafını ölçüp formülle yarıçapını hesapladıktan sonra diğer bir formülle yarıçapından hacmini bulacağını söylemiş. Fizikçi ise topu suya batırıp yer değiştiren suyun hacmini ölçerek topun hacmini bulabileceğini söylemiş. Top son olarak mühendisin eline verilmiş, mühendis topu şöyle biraz çevirip bakmış ve sonra: "Bana kırmızı toplar kataloğunu bulun."

Ziraat Mühendisi

Bir bankanın zirai krediler bölümünde çalışan bir ziraat mühendisi, zirai kredi başvurularını yerinde incelemek için bir köye iş ziyaretinde bulunur. Akşam hava kararmak üzereyken köyden ayrılır. Yarı yolda arabası arızalanır ve inip baktığında tamirinin mümkün olmadığını görür. Bu gece burada bir başıma ne yapacağım diye kaygılanırken ileride bir ev olduğunu ve ışığının yandığını görür. Eve giderek kapıyı çalar. Kapıyı genç ve oldukça güzel bir bayan açar. Ve bayan şöyle der:
- Buyrun beyefendi. Ben kocası askerde olan ve burada yanlız yaşayan bir bayanım. Size nasıl yardımcı olabilirim?
Adam da:
- Ben bir bankanın zirai krediler bölümünde çalışan bir Ziraat Mühendisiyim. Arabam bozuldu ve yolda kaldım. Geceyi burada geçirmem mümkün mü acaba?
- Tabiki der kadın ve birlikte içeri girerler. Kadın adamın yanına gelerek:
- Bakın beyefendi ben kocası askerde olan ve bu evde tek başına yaşayan bir bayanım. Her hangi bir arzunuz var mı? diye sorar.
Adam da acıkmış olduğunu ve mümkünse kadından yiyecek birşeyler hazırlamasını ister.
Kadın adamın isteğini yerine getirir ve çok güzel bir sofra hazırlar. Yemekten sonra kadın adamın karşısına geçerek:
- Beyefendi, ben kocası askerde olan ve bu evde tek başına yaşayan bir bayanım. Başka bir arzunuz var mıydı acaba?
diye sorar. Adam yemek için teşekkür eder ve eğer mümkünse yemeğin üzerine çay içmek istediğini söyler. Kadın çayı demler ve birlikte çaylarını içerler.
Çay faslından sonra kadın yatak odasına gidip en şuh ve seksi geceliğini giyerek adamın karşısına çıkar ve
- Beyefendi, ben kocası askerde olan ve bu evde tek başına yaşayan bir bayanım. Başka bir arzunuz varsa çekinmeden söyleyin onu da yerine getireyim. der. Adam da artık uyku saatinin geldiğini ve kadının ona bir yatak hazırlaması halinde uyumak istediğini söyler. Kadın yatağı hazırlar ve Ziraat Mühendisi uyur.
Sabah olup uyandığında adam kadını evin içinde göremez ve eviv bahçesine çıkar. Kadın orada hayvanlara yem vermektedir. Fakat bir olay adamın tuhafına gider. Çünkü bahçede bir tavuk ve 5 horoz vardır. Adam kadına sorar:
- Hanımefendi, 1 tavuğa 5 horoz fazla değil mi? Ben bu durumdan bir şey anlayamadım da... Kadın bu soruya cevap verir:
- Anlamayacak birşey yok beyefendi. O horozların 4 tanesi Ziraat Mühendisi.

Amerikalı Mühendis

Kayseri'de yol çalışması yapılıyormuş. Köylüler eşeğin birini salıp geçtiği yerden yolu geçiriyorlarmış. O sırada oradan geçmekte olan Amerikalı bir mühendis görmüş bunları. Merak etmiş, gitmiş yanlarına.
- Merhaba dayı ne yapıyosunuz böyle? demiş.
Köylü;
- Yol yapıyoruz diye cevap vermiş.
- "E bu eşek ne" diye devam etmiş mühendis.
Köylü genel prosedürü şöyle bir anlatmış. Eşeğin yolun nerden geçeceğine karar verdiğini söylemiş.
Bizim Amerikalı mühendis yerlere yatmış gülmekten, öyle şey mi olur diye. Alaycı bir tonla:
- "Eee demiş, eşek bulamıyınca napıyorsunuz?"
Köylü:
- "O zaman Amerika'dan mühendis getirtiyoruz.

Mühendis Yarışması

Bir grup mühendis bir televizyon yarış programı için bir adaya bırakılır.Yanlarında sadece giyeceği elbiseleri ile adaya bırakılan mühendisler hayatlarını yardım almadan idame ettireceklerdir. Mühendisler önce bir ağaçtan ev yapmak için kolları sıvar. Göz kararı
ölçü alamadıklarından kimisi tek gözünü kısıp başparmağı ile ölçü alır kimisi karış ile ölçerek, özenerek işlerini yaparlar. Bu arada bir tanesi iş yapmadığı gibi kendisinin daha iyi yapacağını söyler, yaptıkları işi de beğenmez. Geçtikleri güzergaha da pisliğini yapınca diğerleri artık dayanamaz ve yaka paça bunu tutup senin derdin nedir diye sorarlar. Tüm kameralar onlara dönmüştür ve canlı yayındadırlar.
- Arkadaşlar ben buraya gelmeden üst düzey yönetici kursu almaktaydım, beni mazur görün, der.

Her İşin Zamanı Var

Satış Müdürü, Teknik Müdür'e:
- Sana istediğin kadar yardımcı eleman vereceğim, yeni yazılım projesini 2 hafta sonra masamda istiyorum.
Teknik Müdür, Satış Müdürü'ne:
- Peki ama ben size 9 kadın versem 1 ay sonra benim kucağıma bir bebek verebilir misiniz?

Proje Müdürü

Adamın biri çarşıda gezinirken bir evcil hayvanlar mağazasının önünden geçer ve merak edip ne var ne yok diye içeri girip gezinmeye başlar. Maymunların olduğu yere gelince bir müşterinin maymunu alıp mağaza sahibine fiyatı sorduğunu görür. Satıcı 5.000 $ der ve müşteri hiç itiraz etmeden ödeyip çıkar. Gezinen adam merak edip satıcıya sorar. Bu maymun neden bu kadar pahalı. Satıcı:
- O maymun Otocad, Catia, Excel, word'ü iyi bilir. Her türlü çizimi yapabilir, der.
Adam şaşırır. Ardından başka bir müşteri bir maymun alır. O da 5.000 $'dır ve müşteri itiraz etmeden ödeyip çıkar. Gezinen adam tekrar şaşırıp satıcıya sorar. Satıcı;
- O maymun herlü projenin takibini onayını yapacak kabiliyettedir, der.
Adam iyice şaşırmıştır. Ardından başka bir adam bir maymun alır ve satıcıya 25.000 $ öder ve çıkar. Zaten şaşırmış olan gezinen adam bu kez kafayı yer ve satıcıya:
- Bu maymun neden ötekilerden pahalı, diye sorar. Satıcı:
- Valla o maymun hepsini çok iyi bildiğini iddia ediyor ama ne kadar denediysem yapmıyor. Kendisinin proje müdürü olduğunu söylüyor, der.

Konuşan Kurbağa

Adamın biri bir gün yolda giderken bir kurbağa görür ve kurbağa dile gelir;
- Ben aslında bir insanım, eğer beni bir kere öpersen çok güzel bir prenses haline gelirim.
Adam kurbağayı eline alır ve cebine koyar. Kurbağa tekrar dile gelir;
- Eğer beni öpersen çok güzel bir prenses olacağım, ve seninle 1 hafta kalmaya razıyım.
Adam kurbağayı cebinden çıkarır, şöyle bir bakar ve gülümseyerek yeniden cebine koyar.
Kurbağa yalvarmaya başlar;
- Eğer beni öper ve güzel bir prenses haline çevirirsen seninle bir hafta kalırım ve istediğin her şeyi yaparım.
Adam tekrar kurbağayı çıkarır, şöyle bir bakar ve gülümseyerek cebine koyar.
Sonunda kurbağa dayanamaz;
- Senin neyin var? Sana çok güzel bir prenses olduğumu ve beni öpersen 1 hafta seninle kalıp istediğin her şeyi yapacağımı söyledim. Neden beni öpmüyorsun?
Sonunda adam konuşur;
- Bak, ben bir mühendisim. Kızlarla uğraşacak vaktim yok, fakat konuşan bir kurbağa çok ilginç geliyor.

Yönetici ve Mühendis

Büyük bir şirketin üst düzey yöneticilerinden biri bir gün Newyork üzerinde balonla dolaşmaya çıkar. Aksilik bu ya, pusulasını aşağıya düşürür ve kaybolur.
İnmek için uygun bir yer ararken bir gökdelenin tepesinde sigara içen bir adam görür ve alçalır.
- Pardon. Ben neredeyim acaba? diye sorar.
- Yerden 500 feet yükseklikte bir balonun içindesin. der adam.
Yönetici sinirlenir:
- Sen mühendissin değil mi? diye sorar.
- Evet. der adam. Nereden bildin?
- Çünkü başım belada ve sana bir soru soruyorum. Verdiğin cevap 100% doğru fakat hiç bir işime yaramıyor.
- Sen de yöneticisin değil mi?
- Evet sen nereden bildin?
- Çünkü yerden 500 feet yükseklikte bir balonun içinde kaybolmuşsun. Pusulan yok, berbat durumdasın. Fakat bu şimdi benim suçum oldu.

Yangın

Bir mühendis, bir fizikçi ve bir matematikçi bir hoteldedir.
Derken mühendis burnuna gelen duman kokusuyla uyanır, hole çıkar, bir de bakar ki bir yangın var. Eline geçirdiği bir kovaya su doldurarak yangını söndürmeye çalışır.
Daha sonra fizikçi uyanır, aynı yangını görür ve yangın hortumunu bulur ve başlar hesap yapmaya. Su basıncı, alevin şiddeti, aradaki mesafe falan derken hesaplara göre yangının sönmeyeceği ortaya çıkar ve yatağına geri döner.
Daha sonra matematikçi kalkar kokunun etkisiyle hole koşar. Bir de bakar ki yangın var. Derken çözüm aramaya koyulur. Yangın hortumunu bulur ve çözümü buldum diye bağırarak yatağına geri döner.

Testere

 Adam karısını yatakta başka biriyle yakalar, tabancayı çeker, adamı aletinden yakalayıp, sürükleyerek doğru garajdaki çalışma tezgahına kadar götürür. Uzvunu iyice mengeneye sıkıştırır, mengenenin kolunu söker. Bir testere bulmak için giderken öteki bağırmaya başlar. - "Yapma etme, oldu bir hata, kesme ne olur!". - "Yok, yok, kesmeyeceğim, garajı ateşe vereceğim testereyi'de yanına bırakacam"

 Aksi Kadın Adam karısıyla arabada giderken polis sürenini duymuş, hemen sağa çekmiş ve polis gelmiş: "Buyrun memur bey?" "Beyefendi direksiyon başındayken cep telefonuyla konuşuyordunuz" "Yok efendim sadece bip yaptı, ben de şarjı mi bitiyor diye baktım"Karisi lafa atlamış: "Aaa yapma hayatım. yarim saattir ortağınla iş görüşmesi yapıyordun telefonda"Adam karısına tip tip bakarken polis yine sormuş: "Beyefendi emniyet kemerinizi neden takmıyorsunuz???" "Memur bey takmıştım ama sizin geldiğinizi görünce durduktan sonra çözdüm"Karisi yine atlamış: "Aman sekerim sen de o kemeri hayatında bir kere taktın mi acaba. "Adam kadına bir tane patlaİmamak için kendini zor tutarken; polis bu sefer de arabayı incelemeye başlamış vee. -"Beyefendi bakar misiniz sağ sinyaliniz de kırık" "Aaaa. kırık mi?? Sabah yola çıkarken kontrol ettim kırık diildi. yolda oldu galiba, hiç de fark etmedik"Karisi çenesini tutamamış yine: "Amma da attın kocacım, sana 3 haftadır söylüyorum artık su kırık sinyalin icabına baktır diye. "Adam en sonunda dayanamamış bağırmış: "BANA BAK SEN SUSUCAK MISIN ÇAKICAM SIMDI SURATININ ORTASINA!"Polis kadına sormuş: " Hanımefendi esiniz size hep şöyle mi daaranır?"Kadın cevap vermiş: "Yok canım. sadece alkollü olduğu zaman"

Profesör

Adamın biri balona binmiş ve uçarken yolunu kaybedip bilmediği bir yerde bir çayıra doğru sürüklenmiş. Balonun aşağıda çok yaklaştığı bir sırada aşağıda birini görmüş ve sormuş:
- Kayboldum, nerede olduğu söyleyebilir misiniz?
- Bir çayırın üzerinde uçmakta olan bir balonun içinde şu kadar yüksektesin!
Balondaki şahıs bu cevap üzerine:
- Siz profesör olmalısınız.
- Evet, nereden anladınız?
- Söylediğiniz her şey %100 doğru fakat verdiğiniz bilgiler hiç bir işe yaramıyor.
Bunun üzerine aşağıdaki adam, yukarıya seslenir:
- Siz de işadamı olmalısınız.
- Evet, siz bunu nereden anladınız?
- Birincisi, kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi, nereye gitmek istediğinizi, amacınızı bilmiyorum ve tamamen kaybolmuş durumdasınız, buna rağmen size yardımcı olmamı bekliyorsunuz. İkinci olarak da, benimle karşılaşmadan önce hangi durum ve pozisyonda idiyseniz şimdi de aynı yerdesiniz buna rağmen beni suçluyorsunuz.

Memurum

Hırsızın biri gece iş başına konuldu. Gözüne kestirdiği bir adamı köşeye çekti ve:
- Ya paran ya hayatın?
Adam:
- Benim hiç param yok.
Hırsız:
- Nasıl yani? Ne iş yapıyorsun?
Adam:
- Memurum.
Hırsız:
- O zaman yürü git. Memursan hayatın bile yoktur.

Ben Üniversitede Okudum

Üniversiteyi yeni bitiren bir genç iş arayıp buluyor. İlk çalışacağı gün patronu geliyor:
- Hey sen al şu bezi yerleri silmeye başla.
Genç:
- Ama efendim ben üniversitede okudum.
Patron:
- Ha o zaman başka ver bezi, ben sana nasıl yapacağını göstereyim.

Yönetici Kursu

* İşinize yaramasa bile astlarınızdan hazırlaması zor raporlar isteyin.

* Size sunulan rapor ne kadar özenle hazırlanmış olursa olsun eksik tespit edin ve beğenmediğiniz kısımlarına çizik atın.

* Asla astlarınıza özel hayatınızdan bahsetmeyin. Onların yanında sürekli işten bahsedin.

* Günaydın, iyi akşamlar derken bile ses tonunuz donuk olmalı.

* Astlarınızın yaptığı işleri beğenmeme yönünde tavır alın.

* Kendi yapabileceğiniz fakat astlarınıza da yaptırabileceğiniz ufak tefek işleri mutlaka astlarınıza yaptırın.(Yaptığı işi yine beğenmeyin.)

* Size espiri yapıp da havayı yumuşatmak isteyenlere tebessüm etmeyin.

* Onları yanınıza çağırıp acil iş vereceğiniz vaktin mesai bitimine 5 dk. kala veya öğle arası olmasına dikkat edin.

* Onlara zor görevler verin ve gerçekleşmesi için kısa vakit tanıyın.

* Bir işi bitirmeden başka bir iş daha vermeye çalışın.

* Şikayetlenirlerse yaptığı işin basit birşey olduğunu ima edin.

* Toplantılarınızda bitirilmiş işlerden değil bitirilmemiş işlerden bahsedin.

* Pazartesi günü öğleden önce toplantı yapın, bitiremedikleri işler için neden cumartesi pazar bitirmediniz diye sorarak ücretsiz fazla mesaiye alıştırın.

* Fırça atacak bir bahane bulduğunuzda fırsatı sakın kaçırmayın.

* İşiniz icabı firmada olmayacağınız günlerde, gitmeden onlara zor görevler verin ve geldiğimde tamamlanmış olsun deyin. Gittiğinize sevinemesinler.

* Firma dışında olduğunuz zamanlarda telefonla hesap sorun.

* Onlara verdiğiniz işin daha pratik çözüm yollarını bilseniz bile onlara söylemeyin. Kendileri uğraşıp bulabiliyorlarsa bulsunlar.

* Doldurmasını istediğiniz tablo türünden boş raporları kağıt olarak verin, elektronik ortamda geri isteyin. Uğraşıp aynı tabloyu bir daha çizsinler.

* Astlarınız "müsaitseniz felan iş konusunda görüşecektim" gibi birşey sorduğunda müsait olsanız bile meşgulmüş gibi onu biraz bekletin.

* Hediye vermek isterlerse kabul etmeyin.

* Sizden izin isterlerse sebebini sorun ve izin verseniz bile zorluklar çıkartın ki bir daha izin isterken iyice bir düşünsün.

* İzin isteme sebebine göre mümkünse izin kağıdına yazdığı tarihten başka bir tarihe izin verin ki belki başka bir firma ile randevulaşıp iş görüşmesine gidiyordur.

* İzin isteme sebebi belgelenebilecek bir şeyse (para çekme, doktora reçete yazdırma gibi) izin dönüşü o belgenin fotokopisi isteyin.

* Satışlar iyi gitse bile sürekli kötüymüş gibi bir hava verin.

* Zam verme konusunda yetkiniz varsa zam isteyenlere vasıflarındaki eksikliklerden (ileri düzey ing.sertifikası vs.) bahsedin. Önce o vasfı kazanması gerektiğini söyleyin.

* Astlarınızdan birine verdiğiniz bir işi bazen ötekine de verin ki, aynı işi ayrı ayrı yaptıklarını anladıklarında sizin onlara pek güvenmediğinizi anlasınlar.

* Astınızı oturuyor gördüğünüzde "felan iş ne oldu bak ta gel gibi" bir soruyla onu yerinden kaldırın.

* İki astınızı iş dışında konuşuyor olduğunu hissettiğinizde yanınıza çağırıp "felan acil iş sonuçlandı mı?" gibi sorularla onu rahatsız edin.

* Boş kadro oluştuğu zaman yeni eleman hemen almayın. Diğer personel işleri yürütüyorsa gözlemleyin ve sessiz kalın. İşler  yürüyorken niye bir kişi alıp maaş veresiniz ki. Bırakın boş kadroya rağmen işleri yürüten diğer personel belki kendilerinin makamı
arttırılır diye idealist çalışsınlar. Ümitvar olmaları, çalışmaları için güzel birşeydir.

* Eğer boş kadroya eleman alma zorunlu hale geldiyse yine de aceleci olmayın. Biriken işleri yeni eleman iş bulmanın sevinci içinde yapar nasıl olsa.

* Eğer boş kadro müdür veya şef pozisyonunda ise yeni aldığınız kişiyi "sorumlu" sıfatıyla işe alın ama müdür veya şefin tüm sorumluluklarının hesabını ona sorun. Böylece aynı görevi yapan kişiye hem daha az maaş verirsiniz. Hem de haddini ona bildirmiş olursunuz.

* Eğer sorumlu sıfatındaki kişi kendisinin neden sorumlu diye geçtiğini sorarsa daha yeni işe girdiğini hemen aceleci davranmaması gerektiğini zamanı gelince yapılacağını söyleyin. O zaman belki hiç gelmeyecektir ama bırakın ümitvar olsun.

* Zam dönemi geldiğinde işi ağırdan alın. 2 veya üç ay sallayın. Soranlara konunun henüz görüşülmediğini, geçmiş ayların farklarını sonradan alabileceklerini ima edin. Ama geçmiş ayların farklarını vermeyin.

* Firmanızın araç park bölgesi varsa astlarınızın arabalarını oraya park etmelerini yasaklayın. Bunu direk siz söylemeyin. Güvenlik görevlisine talimat verin.

* Firma içerisinde yapılmaması gereken davranışları yazılı olarak tebliğ edin ve imza alın.

* Astlarınızla telefon görüşmelerinde telefonu siz kapatmadığınız sürece onların kapatmaması gerektiğini prensip edinin. Belki o söyleyeceklerinizi bitirdiniz sandı ama sizin aklınıza başka bir konu geldi. Ya da başka bir talimat daha vermesin diye kasıtlı yaptı.
Eğer sizden önce kapatırlarsa tekrar arayıp neden önce kapattığının hesabını sorun.

* Bir astınıza bir talimat vereceğiniz zaman telefonla görüşüyorsa telefonu "sonra tekrar ararım" deyip kapatmasını, sizi bekletmemesini sağlayın.

* Mesai bitiş saati bile olsa ayrılmadan size haber vermeleri gerektiğini prensip edinin. Haber verdiğinde ise felan iş ne oldu gibi rahatsız edici sorular sorun.

* Haftasonu tatilinde siz firmada iseniz, astınızın evini veya cebini arayacak bir bahane bulunuz. Direk siz görüşmeyin başkasına aratın ve hemen firmaya gelmesi gerektiğini kendisine bildirin. Ya gelecektir ya gelemeyecektir yada kasten gelmeyecektir. Ama her
halukarda keyfi kaçacaktır.

* Astınız senelik izinde iken siz çalışıyorsanız onu rahatsız etmenin vakti gelmiş demektir. Onu arayarak falan dosyayı nereye kaldırdın veya nereye kaydettin gibi sorularla hedefi vurunuz.

* Arada bir "ekibimden memnun değilim" gibi sözlerle egolarının damarına basınız.

* Elemana ihtiyacınız olmadığı zaman gazeteye "eleman alınacaktır" ilanı veriniz ama ilanda firma adı olmasın. Müracaatlar felan nolu posta kutusuna yapılacaktır diye yazdırın. Sizin elemanlardan müracaat edenleri tespit edip, yanınıza çağırın ve başvurusunu kendisine iade edin.

* Telefonlara 1 dk. dış hat sınırı koyun. Vakti aşınca otomatik kesilsin.

* Firmanızın muhtelif yerlerine kamera döşetin. Uygunsuz davranışları ekrandan tespit ettiğinizde telefonla anında arayıp uyarın ki gözlemlendiklerini anlasınlar.

* Sizden önce firma personele ikramiye veriyor idiyse önce ikramiyeleri maaşlara eşit dağıtın. Sonra maaşlar yüksek diyerek zam döneminde zam yapmayın.

* Firmanızda bilgisayar ağının server'ından kim hangi sitelere girdiğini kontrol ettirin. Uygunsuz sitelere girenlere uyarı yazın.

* Faks cihazından kim nerelere ne çekmiş raporu alın.

* Santralden hangi iç hat nereleri ne kadar aramış raporu alın.

* Her ofise bir yazıcı değil her kata bir yazıcı tahsis edin.

* Bant, makas, kağıt gibi malzeme alım talep fişlerindeki öğeleri çizin veya miktarı azaltın. Sonra imza atın.

* Fazla mesai yapan büro personeline ücret zaten vermiyorsunuz ama devamsızlık veya mazeret izinlerinin ücretini maaşından kesin.

* Avans zaten vermiyorsunuz ama zaruri isteyenler olduğunda dilekçe ile başvuru isteyin.

* Tarafınıza yazılan dilekçelerde imla hataları bulun ve iade edip tekrar yazdırın.

* İşyerinde kahvaltıyı yasaklayın.

* Mesai başlama saatinde ortalıkta dolanın ve bakışlarınızla vaktinde işe başlayıp başlamadıklarını kontrol edin.

* Aynı şeyi mesai bitimine yakın herkesin gevşediği zamanlarda da yapın.

* Yemek saatinde yemekhaneye biraz erken girin. Erken yemek almak isteyen uyanıklar karşılarında sizin ekşi suratınızı görsünler.

* Kendinize sekreter mutlaka alın ama ayrıyeten firmaya santralci almayın. Bekçi boş boş oturuyor nasıl olsa o bağlasın telefonları.

* Bekçi demişken aklıma geldi. Arabanızı bekçiye yıkatın, sildirin. Nasıl olsa canı hep sıkılıyor. Ne diye yıkama servisine para veresiniz.

* Firmaya giriş ve çıkışlarınızda bekçiye asker selamı verdirerek egonuzu okşayın.

* Sigorta primlerini eksik gösterin, hatta bazı dönemler hiç yatırmayın.

* Hesapta para olsa bile maaşları gününde yatırmayın. Bırakın biraz repoda değer kazansınlar.

* Vergi iadesi, nema gibi paraları personele geç ödetin. Bırakın onlar da değer kazansın.

* Herşey yolunda giderken bile ortamı gerecek bir konu veya bir kurban bulun.

* Mesai bitiminde servislerin tamamı birden talimat almadan kalkmasın. Servisleri vaktinde kaldırmamak için servise binmesi gereken birilerini oyalayın ve servislere birazdan geliyor deyin. Servis araçlarını bir süre beklettikten sonra oyaladığınız kişi gelemeyecek diye servisleri gönderin. Hem servisler geç kalksın hem oyalayıp iş verdiğiniz personel servise binemesin.

* İş başvurusu görüşmelerinde işe almaya karar verdiğiniz personele o an için çok iyi davranın. İşe girince de feleği şaşsın.

* İşe almamaya karar verdiğiniz görüşmeciye ise kök söktürün. Ama biraz ümit verin. Sonradan ise başvurunuz kabul edilmemiştir diye bir bildirim yapmayın. Ümit içinde bekleyip dursun. Eğer o kişi sizi ararsa görüşmeyin. Değerlendiriliyor deyin.

* Astlarınıza önemli tecrübelerinizi anlatmayın ki size alternatif olmasınlar.

* İşe alacağınız astınızın özgeçmişi kabarık ise işe almayın ki o da size alternatif olmasın.

* Çözebileceğiniz sorunlar çoksa ve tecrübelerinizle kısa sürede çözebilecek olsanız bile bunu zamana yayarak yavaş yavaş çözün. Çünkü varlık sebebiniz sorunlardır. Onları çabuk çözerseniz artık size ihtiyaç yokmuş fikri oluşabilir.

* Sorunlar biterse kendiniz sorun yaratın ve onu çözün.

Mühendis Zekası

Bir papaz, bir sarhoş ve bir mühendis giyotinle ölüm cezasına çarptırılmışlardır. Sıra öncelikle papazdadır. İnfaz memuru papaza sorar:
- İnfaz edilirken yukarı mı aşağı mı bakmayı tercih edersin?
Papaz cevap verir:
- Yukarı bakmak isterim. En azından ölürken yüzüm tanrıya dönük olur.
Papazın isteği yerine getirilir, giyotin bıçağı havaya kaldırılır ve bırakılır. Bıçağın hızı kesilir kesilir ve tam papazın boynuna santimetreler kala duruverir.
Bu tanrıdan bir işaret olarak görülür ve papaz serbest bırakılır. Sıra sarhoşa gelmiştir. Bir umutla sarhoş da yukarı dönük olmak istediğini söyler. Aynı şekilde giyotin bıçağı tam sarhoşun boynuna yaklaşmışken yavaşlar ve durur. Bu da tanrının bir işareti olarak kabul edilir ve sarhoş da serbest bırakılır. En son sıra mühendistedir. Mühendis de yukarı dönük infaz edilmek istediğini belirtir. Tam bıçak havaya kalkmışken mühendis bağırır:
- Durun bir dakika, bıçaktaki sorunun nerede olduğunu anladım.

Çevrecilik

Konferans sırasında arkadaş olan üç uzman birlikte tuvalete girerek ihtiyaç gidermişler.
İşini ilk bitiren ellerini yıkadıktan sonra makineden peşpeşe kurulama kağıtları alıp ellerini kurulamış.
Tam 16 adet kağıt havlu harcamış. Arkadaşlarına dönmüş:
- Ben ODTÜ mezunuyum, bizim okulda önce temizlik öğretilir.
İşini ikinci bitiren tek bir kağıt havlu çekmiş ve elini kurulamış.
İkinci kişi diğerlerine dönmüş:
- Ben Bilkent mezunuyum,bize okulda çevreciliği öğrettiler.
Çok kağıt harcamak çevreye zararlıdır?
Üçüncü kişi ne ellerini yıkamış, ne kağıt almış.
Kendisine şaşkın şaşkın bakan arkadaşlarına dönmüş:
- Ben Boğaziçi mezunuyum, biz elimize işemeyiz!

Konserve kutusu

Bir fizikçi, bir kimyacı ve bir ekonomist. Issız bir adaya düşmüş. Yiyecek bir şey yok. Lakin bir bakmışlar sahile vuran bir konserve kutusu: Dolma!
Fizikçi demiş ki:
- Bir taşla vurup açalım, yeriz.
Kimyacı demiş ki:
- Ateşe atalım hem sıcak bir şeyler yemiş oluruz hem de kutu açılır.
Ekonomist lafa girmiş:
- Farz edelim ki elimizde bir konserve açacağı var.

Top

Adamın biri ismini değiştirmek için konsolosluğa başvurur. Masa başındaki memur sorar:
- "Adınız beyefendi?"
Adam:
- "Erkeklerden hoşlanan delikanlı."
Memur:
- "İsminiz ne olsun?"
Adam:
- "Top."

Oh bee

Bir gün adamın biri çölde giderken devesini kaybediyor. Adam perişan ve susuz bir biçimde ilerlerken bir galeri görüyor. Galeriye gidiyor içeride bir sürü devenin olduğunu görüyor ve galeri sahibinden kaliteli bir deve istiyor. Deveyi alıp galeriden çıkarken adamın aklına bir şey geliyor ve sahibine dönerek soruyor -Bu deve nasıl gider? diyor. Sahibi cevaplıyor : -Oh bee deyince gider, diyor. Alıcı : -Peki nasıl duruyor, diye soruyor. Sahibi de . -Allah'ım sen beni kurtar deyince duruyor, diyor. Adam deveyi alarak galeriden çıkıyor. -Oh bee diyerek, yola koyuluyor. Belli bir süre gittikten sonra adam ilerde bir uçurum görüyor ve deveyi nasıl durduracağını unutuyor. Deve tam uçurumun kenarına geldiğinde son anda adam : -Allah'ım sen beni kurtar, diyor. Deve hemen duruyor. Ve arkasından adam : -Oh bee, diyor.

Kopya isteme diyalogları

- Seliin. Birinci sorunun cevabını versene.
- Olmaz çalışsaydın.
- Bak ver yoksa geçen gece bizim evde yaşadıklarımızı anlatırım herkese.
- Allah belanı versin.
*
- Kazıım.
- Ne vaar?
- Bir şey yok alla alla.
*
- Caner bana da yazsana lan şu cevapları. Kalacam yoksa.
- Dur copy-paste yapalım
*
- Siz ne yapıyorsunuz getirin kağıtları.
- Hocam vallah kopya çekmiyoruz.
- Kopya çekmiyosunuz zaten resmen fotokobi çekiyorsunuz.
*
- Ecem 5. soru.- Bursa
- Bursa diye bi şık yok ki kızım.
- Gerizekalı 'b' şıkkı 'b'.
- He o manada Bursa.
*
- Harun kağıtları değişek mi la?
- Ben kağıda adımı yazdım artık olmaz.
- Allah kahretmesin.
*
(pelin sıraya yazdığı kopyalardan yararlanmaktadır)
- Pelin 3
-
- Sınıfta kalcam bak.
- Naparsan yap lan.
- Hooocaaaamm pelin sıraya....
- Sus Allahın belası susss 'd' şıkkı.
- He şöle.
*
- Orkun 2.sorunun cevabını versene.
- Sen bana verdin mi geçen imtahan cevapları?
*
- Mahmut 5. soruyu göstersene.
- Hadi ordan sen beni topunla oynatmadıydın.
- Dersten sonra oynarsın.
- Tamam al yap.
*
- Mustafa 1. soruyu biliyon mu?
- Bilmiyom
- 2. soruyu?
- Bilmiyom
- 3 ile 4 ü?
- Bilmiyom
- O zaman ne diye benim önüme oturdun lan?
*
- Ahmet kitabı ver şu soruların cevaplarını yazayım sen de benden yaz.
- Tamam al.
- Allah belanı versin Ahmet yanlış kitabı getirmişin.
*
- Veli kağıtları değişelim mi?
- Farketmez değişelim nasılsa ikimizinki de bomboş.
*
- Aysun 1. sorunun cevabını söylesene.
- Önce sen 3 ü söyle ondan sonra.
- Pislik dur 3 ü selinden alayım.
- Selin üç üç.
- Tamam ama sen önce 2 yi söyle.
- Yaz okuluna kalırsınız inşallah.
*
- Murat 5. soruyu söylesene.
- Söylerim ama bi şartla.
- Neymiş lan şartın?
- Ayşeden ayrılacan.
- Irz düşmanı fırsatçı.
*
- Yasin yaptın mı lan soruları.
- Yok lan nerdee.
- Olm dedim sana king oynarken molalarda çalışalım diye.
*
- Vedat olm yaptınmı soruları?
- Ben ve sorular?
- Olm sınavda kaybeden aşkta kazanır mı acaba?
*
- Sertaç olm ben soruları yapamadım gidiyom lan.
- Nereye gidiyon olum?
- Yaz okuluna nereye olacak.
*
- Erdem 1. soruyu versene.
- Yapamadım.
- 2 yi ver o zaman.
- olm onu da yapamadım.
- 3 ve 4 ü ver ozaman.
- Onlar da yok.
- O zaman 200 milyon borç ver bana.
- Ne alaka lan manyak.
- Olum çıkışta yaz okulunun parasını yatırayım bari.
*
- Seyithan bir iki soru söyle.
- Yapamadım.
- Hangilerini yapamadın?
- Hiçbirini.
- Ulan bu soruların hiçbirini yapmadan nasıl her sınavdan 100 alıyon yalancı?
*
- Damlaaaa. Bugün çook güselsiin.
- Yemezleer.
*
- Demet şu su şişeni bi versene.
- Ne yapcan kızım sen su şişesini sınava çalışsana?
- Sence ben ne yapıyorum?
- Su şişesi istiyosun.
- E bi sor niye istiyorum diye.
- Niye?
- Kopyayı su şişesinin jelatininin altına koyacam.
*
- Fırat kopya ver lan.
- ...
- Olm versene.
- Vermem daha geçen sınavda aldığın kopyaları geri vermedin.
- Fırat iyi misin olm?
*
- Kopya veriyim mi Fırat?
- Emrah iyi misin olm sen genelde kopya isterdin?
- Tamam o zaman alışkanlıkları bozmayalım. kopya ver sen.
- Çenemi ....
*
- Burnumu tutarsam "B" , Alnımı kaşırsam "A" , Çenemi tutarsam "C" , Ellerimi ovuşturursam "E".
- Eee Ya seçenek "D" ise..
- O zaman yedik ayvayı.
- Hönk.

seni seviyorum cevapları

"Seni Seviyorum" : Havalardandır, bana da oluyor bazen.
"Seni Seviyorum" : Neden? Bende benim bilmediğim birşeyler mi gördün?
"Seni Seviyorum" : Çok hoş... Peki başka ne gibi hünerlerin var?
"Seni Seviyorum" : Üzülme, zamanla geçer.
"Seni Seviyorum" : Hadi ya çok ilginç. Ee sonra.
"Seni Seviyorum" : Olur, sarayım mı burada mı seveceksin?
"Seni Seviyorum" : Yeni parola bu mu, ben ne diyecem peki?
"Seni Seviyorum" : Güzel... Peki başka çeşidin veya şuben var mı?
"Seni Seviyorum" : Allah razı olsun.
"Seni Seviyorum" : İyi de bunun sosyal güvencesi, sigortası falan var mı?
"Seni Seviyorum" : Yemin et.
"Seni Seviyorum" : Ömrünü, enerjini daha faydalı işler için harcasana canım.
"Seni Seviyorum" : Elinden başka bir halt gelmez ki zaten.

Eski sevgilinin SMS mesajlarına alternatif cevaplar

- Gerçekten unuttun mu?
- Sen de kimsin?

- Seni hala seviyorum!
- Performansına her zaman saygı duymuşumdur zaten.

- Seni hala özlüyorum...
- Tütün bas geçer.

- Nasıl gidiyor hayat?
- Senden sonra bayağı bi güzelleşti, sağol.

- Mesaj attığınız kişinin ilgi alanı dışındasınız, lütfen daha sonra tekrar denemeyiniz... naş naşınız...

- Birbirimizin kalbini kırdık, yeniden bir araya gelip o kırık kalpleri onaralım!
- Benimkinin kaskosu vardı.

- Biliyorum hala sevip arzuluyorsun beni, sadece farkında değilsin. Ya da farkında olmak istemiyorsun.
- Allah belanı versin.

- Seni unutamadım!
- Sevgilinden ayrıldın da mesaj atacak birini mi arıyorsun?
- Salaksın sen!
- Evet, o cevabı yazdığım için salağım, bırak bir cevap yazmayı, okumadan silmem gerekirdi...

- Sen varsın ve hep olacaksın!
- Yazık, bir malsın ve hep öyle kalacaksın...

- Dün gece rüyamda seni gördüm... Erol bize ne oldu böyle?
- Bir dahakine iyi örtün de uyu...

- Gece rüyamda gördüm seni, çok korktum, başına bir şey gelmedi dimi?
- Başıma gelen en kötü şey sendin!

- Dün seni rüyamda gördüm, bir mesaj atayım dedim...
- Ancak rüyanda görürsün zaten, öptüm!

- Dün gece seni rüyamda gördüm...
- Görebileceğin tek yerde görmüşşün zaten.

- Barutcan dön artık, tükendim tükendim tükenmeleri oynuyorum. Bittim.
- Sayın abonemiz kafasını .....iniz kullanıcı son 7 aydır kapsama alanınız dışında bulunmaktadır. Hırtcell olarak şu üç günlük dünyada, daha nice potansiyel eski sevgililer olduğunu hatırlatır, en yakın zamanda engin denizlere açılmanızı temenni ederiz. Hayırlı günlaaaaarrr.

- Hayatım, pişmanım, geri dönmek istiyorum!
- Tek yön güzelim burası hadi naş naş!...

- Senin gibisini bir daha bulamadım.
- Bunun beni ilgilendiren kısmı nedir?

- Bu akşam işin var mı?
- Mesaj attığınız kişiye şu an ulaşılamıyor. lütfen daha sonra tekrar denemeyiniz!

- Buldun mu bari bir kazma?
- Senden daha kazmasını bulamadım kusura bakma...

Uyku diyalogları

- Uyuyor musun?
- Yoo.. uyumuyorum, amuda kalkıyorum.

- Uyuyor musun?
- Yoo .. oturuyorum.

- Uyuyor musun?
- Cevabını bildiğin soruları neden sorarsın anlamam ki?

- Uyuyor musun?
- sence?

- Uyuyor musun?
- Hatta horluyorum.

- Uyuyor musun?
- Yok gözlerimi dinlendiriyorum. (klasik cevap)

- Uyuyor musun?
- Hayır çalışıyorum
- Canım oğlum ders mi çalışıyorsun?
- Yok yaa uyumaya çalışıyorum.

- Uyuyor musun?
- Bi rahat bırakırsan uyuyacam inşAllah.

- Uyuyor musun?
- Asıl sen uyuyosun kocan seni aldatıyo (oh be artık gider).

- Uyuyormusun?
- ....
- Uyuyor musun ismail?
- ....
- Ya ismail uyuyor musun? ses ver.
- ....
- İsmail sen beni artık sevmiyorsun.

- Uyuyor musun?
- Evet.
- Nasıl konuşuyosun o zaman?
- Uyur konuşurum ben.
- Oha.

- Uyuyor musun?
- Uyumak ya da uyutmamak işte bütün mesele bu.
- Ha !
- Git başımdan başlatma belana.

- Uyuyor musun?
- Hayır, sen?

- Uyuyor musun?
- Hemen hemen her gün.

- Uyuyor musun?
- Dum, buyur?

- Uyuyor musun?
- Yok çay demliyom sende istermisin?

- Uyuyor musun?
- Hayır bulaşıkları yıkıyorum.

- Uyuyor musun?
- Sen uyandırmadan önce evetti ama artık uyumuyorum.

- Uyuyor musun?
- Hayır yeni bir seneryo geldi ona çalışıyorum.
- Aa ne güzel konusu ne?
- Uyurgezer bir canlının anıları.
- Hadi ya ilginç e sen uyuyarak nasıl çalışıyorsun?
- Uyumuyorum dedim ya.
- He tamam role çalışıyon ee sen hep uyucan mı böle?
- Hayır birazdan kalkıp kesip biçmeye başlıcam.
- Nasıl yani?
- Dur bi bekle göstercem.
- Nere gidiyon?
- Mutfağa.
- Niye?
- Bıçaklar orda da.  

Polis Telsiz Konuşmaları

Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Feyzullah Arslan "Polisin Hatıra Defterinden" kitabından.

Heyecanlı bir ses:
"Merkez tarandık".
Merkez:
"Hayır efendim aranmadınız."

4512:
"Merkez! Alet kontrol"
Merkez:
"Elinizdeki alet değil, cihaz".
4512:
"Aletin cihaz olduğu anlaşıldı merkez"

Şöför:
"Müdürüm, araç intikal etsin mi?"
Müdür:
"Etsin, ama içinde şöförüde olsun".

Merkez:
"Camide son durum nedir?"
5436:
"Cenazeler mezarlığa seyir halindeler"

4536:
"Merkez, orta kilolu, kara renkli, boynuzlu bir tosun kaybolmuş".
Merkez:
"Anlaşıldı. Istasyonlar not alın. Kaybolan tosun eşkali veriyorum."

3370:
"Bir minibüs at arabasına çarpmış, at vefat etmiş".
Merkez:
"Başın sağ olsun evladım."

Merkez:
"*****n Yeri'nde "lokanta kavga ihbarı var. Ekip intikal etsin".
7443:
"Anlaşıldı Merkez"
"*****n Yeri'ne ekibimle seyir halindeyiz".

5690:
"Burada çekilmesi gereken bir araç var".
5491:
"Efendim, ben sahilden intikal ediyorum".
Merkez:
"91, sen bulunduğun yerde kal, 31 çeksin"

7553:"Kaçan aracı takip halindeyiz".
Merkez: "Anlaşıldı. Mevkiiniz?"
7553:"Kaybolduk Merkez"

Merkez:"Mevkiiniz?"
4566:"Cumhuriyet caddesi".
Merkez:"Tam mevkiiniz?"
4566:"Arabadayız Merkez"

5452: "Bahse konu aracı aldık, inceliyoruz, tamam"
Merkez: "Araç alkollü mü?"
5452: "Olumsuz efendim, araç dizelmiş"

4512:
"Merkez, hırsız kaçıyor!"
Merkez:
"Anlaşıldı, nereden nereye kaçıyor?"
4512:
"Şuraya doğru kaçıyor".
Merkez:
"Biri 4512'den telsizi alsın, adam gibi tarif etsin."

3345:
"Yonca Evcimik konserindeki son durum nedir?"
6220:
"Henüz Abone'yi söylemedi amirim"

5433:
"Caddede şüpheli bir paket var."
Merkez:
"Anlaşıldı, çevre güvenliğini alın, pakete dokunmayın. Uzman ekip seyir halinde"
5433:
3 dakika sonra:
"Uzman ekibe gerek yok. Paket boş".
Merkez:
"Nereden anladınız, 'Çevre güvenliğini alın' demiştik".
5433:
"Üzerinden kamyon geçti efendim"

Merkez:
"İskeledeki aracın belgelerini alın".
5426:
"Araç feribota binmekte..."
Merkez:
"Belgeleri muhakkak alın".
5426:
"Doğrudur Merkez, ben de feribota biniyorum".
5426:
5 dakika sonra:
"Aracın belgelerini aldım".
Merkez:
"Derhal merkez karakoluna intikal edin".
5426:
"Olumsuz Merkez. Feribot hareket etti. Ben karşıya geçiyorum. 17.00 feribotu ile dönerim."

Çin seddi diyalogları

- Aç lan duvarı dışardan örmüşüz. Biz nasıl gircez lan içeri.


- Abi biz bu seddi yaptık ama Türkler göç etmiş be abi..
- hasssssss...

- korktuğumuz çok belli oluyor mudur acaba?
- Oluyor canım, uzaydan görünüyor.


- İmparatorum bu seddi yapacağımıza barış yapsaydık daha kolay olmaz mıydı?
- Gel bakayım sen şöyle!


- Çin seddini yapanlardan birinin annesi:
- Oğlum bak sen gerizekalı değilsin demek ki çalışınca oluyomuş.


- İmparatorum emriniz Üzerine Çin seddini bitirdik efendim.
- Ulan manyak mısınız. Ben sizinle dalga geçmiştim o kadar duvar örülür mü hiç denyolar.

- Güzel oldu ama şimdi ilerde birileri çıkıp bunu uzaylılar yaptı derler.

- Ben sana set yapamazsın demedim , duvarcı ustası olamazsın dedim.

- Oh hele şükür bitti Çing.
- Ne bitti Çang?
- Çin seddi mi Çang!
- Sana kim yap dedi ki Çang?
- .......

- Oha felan oldum abi ya.

- Anaaa dalmışız örmeye kaç metre olmuş bu be?

- Yanlış olmuş yıkın!
- Ne ne neeyyy?
- Ehuhehe şaka lan şaka.

- Ulan imparator diye başımıza getirdiğimiz adama bak. ne pis bi insanmış bu ya.

- Fazla mı? gaza geldik lan, uzun oldu sanki..?!?

- Ustabaşı : Yüce imparatorum dünyanın en uzun duvarının yapımını tamamladık.
- İmparator : Aslında işlevi önemli.

- Abi o kadar yaptık acaba uzaydan görünür mü?
- O ne ki?
- Bilmem içimden geldi öyle.

- Keşke daha derli toplu bir şey yapsaydık. Fotoğraf makinesine sığmaz bu.


- Oğlum ilerde taklit etmesinler bunu?
- Oha, yok daha neler?
- Berlin'e de duvar falan yaparlarsa ya?
- Berlin neresi be?
- Ne bilim budha söğletti heralde...

Komik Dolmuş Muhabbetleri

- Şoför bey mübarek bir yerde inebilir miyim?
- Şu ilerdeki caminin önünde bırakayım teyze seni...

- Başıbüyük mü?
- Evet, Başıbüyük.
- Ne zaman kalkar?
- Sen oturursan kalkar bacım.
- Kaç vericem?
- 800

Şoför : - Arkadan vermeyen var mı?
Yolcu : - Az önce eline verdik ya kardeşim. hehe

Yolcunun sigarası bitmiştir; fakat minibüste olduğunu unutmaktadır.
Yolcu : - Bir Monte Carlo lütfen.
Şoför : - Abla, bu Bakırköy'e gider.

- Neriman, sen arkadan verme ben veririm.

Kadın: - Kızım, dur! Ben vereyim, benimki bozuk zaten.
Kızı : - Aman, ne olacak sanki! Nasıl olsa benimki de bozulacak, ben vereyim!

-Oğlum, bu Eminönü'nden geçer mi?
- Yok teyze, biz Taksim'e çıkıyoruz.
- Hah tamam oğlum, siz gidin ben gelmeyeceğim. hehe

Yolcu: - Abi, Heykel'e çıkıyor mu?
Şoför: - Yok abi, yanından geçiyor.

Arkadaki aksi teyze öndeki uzun saçlı delikanlıya seslenir:
- Kızım, şurdan bir kişi uzatır mısın?
- Ben kız değilim!!!
- Amaaaan ne bileyim ben kız mısın dul musun! Uzat işte!